SİTE TASARIM
OSMAN ER __ ER BİLİŞİM _

www.osmaner.tr.gg

KOMİKLER

 

Alkışlar, tarih dersinde "Yunanistan kralı..." diye konuşmaya başlayan hocanın sözünü çok bilmiş bi tavırla "Zeus!" diye kesen bana gelsin efenim...
 
Mahkemede "Haydi evladım, özür dile de barışın." diyen Hulusi Kentmen karakterli hakime "Her hatadan sonra özür dilemek, 'Özür dilemek erdemdir.' demek hata yapmayı meşrulaştırır. Kişi 'Nasıl olsa özür dilerim, affederler.' diyerek daha çok hata yapar. Bir hakim olarak göreviniz sadece suçluyu cezalandırmak değil, aynı hatanın tekrarlanmamasını da sağlamak olmalıdır." dedim mi? Dedim. Hakim o celsede bitireceği duruşmayı üç yıldır sürdürüyor mu? Sürdürüyor. Türlü numaralarla her defasında duruşmanın ertelenmesini sağlasam da hakim değişmediği müddetçe ceza alır mıyım? Alırım. Allah beni nasıl yapsın? Bildiği gibi.
Annem falcıya gitmiş ve falcı kadın anneme ''Abla senin oğlun çok güzel bir kızla beraber ve tüm parasını da ona yediriyor." demiş. Annem beni aradı, durumu sordu. E ama anne, sen gider falcıya ''Oğlum Romanya'da yaşıyor ve inşaat şirketi var.'' dersen falcı sana ne desin?
Veli toplantısında 7 zayıfı olan öğrencimizin velisine ''Arkadaşlarla konuşup zayıf olan derslerinin hepsinden dönem ödevi almasını sağlayacağım.'' diyorum. Veli atılıyor: ''Durumumuz yok, bu kadar dönem ödevi alamayız.'' Bozmayayım diyorum, ''Bu seferkiler benden olsun'' diye cevap veriyorum ama velimin bana ettiği onca dua kabul olacak mı diye merak etmiyor da değilim hani.
Katarakt ameliyatı olup hastaneye yatan 80 yaşındaki dedem, deprem gecesi anneannemin korkmuş olabileceği düşüncesiyle o saatte hastaneden kaçıp (bir gözü de ameliyat sebebiyle kapalı) anneannemi kontrol etmeye gitmiş. İyi olduğundan emin olunca da geri dönmüş. Gerçek aşkın ne olduğunu sorgulayanlara duyurulur.
Büyük mü büyük bir alkışı beraber gittiğimiz evde karısı Rus olan adama ''Severek mi yoksa görücü usülüyle mi evlendiniz?'' diye soran Mevlüt Usta'mıza istiyorum...
Sevili patronumuzun ''Servetimi bağışlayacağım!" dediği günden beri artık mesai arkadaşı değil birer rakibiz. Çay götürmek, kapısını açmak, odasını temizlemek gibi konularda kıran kırana bir yarış içerisindeyiz.
 Yazın sabaha karşı saat 04.00 civarı üst kattakilerin gürültüsüne(!) uyandım. Pencereyi açık    unuttuklarını düşünerek (yaz sıcak malum) "Şşşt, yavaş yahu!" diye usulca seslendim. Yaptıkları işe o kadar konsantre olmuşlar ki duyan yok... Sesimi biraz daha yükseltince karşıdan gelen cevap, "Duyduk be kardeşim, az kaldı idare ediver!" Pes yani vurdumduymazlığın da bu kadarı... Sustum, sustum, zaten bir tek ben sustum...
 
Bundan 3 yıl önce, kış aylarında yağan karları 6. kattan temizleyip aşağı atan; aynı zamanda yoldan geçen adamın kafasına kar toplarını düşüren(!), ''Hoop! Abla ayıp olmuyor mu? Kafamıza atıyorsun!'' cümlesiyle karşılaşıp ''Aaa, dikkat et sen de! Yürürken sağa, sola, yukarı, aşağı bakmasını da ben mi öğreteceğim?'' diye çemkiren de benim annem...
Geçirdiği ağır trafik kazasından sonra, bel ve kalçasının büyük bir bölümünü kaybeden arkadaşıma yaptığım hastane ziyaretinde Kurtlar Vadisi hayranı yeğeniyle konuşmasına kulak misafiri oluyorum. "Sana imreniyorum dayı, delikanlı adamın .ötü mü olurmuş? Dünyanın bin türlü hali var, ne olur ne olmaz!" Yardım
Artan pilavı çöpe dökerken kendini kaybeden annem "Kurban paramızı Afrika'ya gönderelim. Orada insanlar açlıktan çocuklarını yiyormuş " diyen kardeşime şu magmalık lafı etti; "Yesinler tabii, en azından çöpe atıp ziyan etmiyorlar!" Sizce Afrikalıların açlıktan çocuklarını yediğini zanneden kardeşimi mi yoksa israf etmedikleri için onları savunan annemi mi magmaya göndermeliyim?
Turizmciyim. Günde 2500 tane e-mail gelsin, bunlardan 2000 tanesi spam, 300 tanesi mail gruplarından, 50 tanesi İstanbul'da konaklamak ya da tur satın almak isteyen müşterilerden ve diğer bütün e-mailler nişanlıları ile birlikte otelde konaklamak isteyen yurdum insanlarından gelsin. Nikah memurları, artık belediye başkanlarının size vermiş olduğu yetkiyi lütfen kullanın.
En büyük alkış annemle kavgalı olduğu için ütüsünü kendi yapan, ütünün içine su diye yalnışlıkla masanın üstündeki gazozu döken, sonra da anneme ''Sen ne biçim çamaşır yıkıyosun? Gömlekleri ütüledikçe sarı sarı lekeler çıkıyor!'' diye bağıran babama gelsin.
Yıl 1985 İlkokul ikinci sınıftayım. Anemle çarşı pazar gezip üzerinde gül resmi bulunan pembe bir suluk alıyoruz. Palyaço resimlisi de var ama ben onu beğenmiyorum. Suluğumu her gün palto asılan yere asıyorum ve ders saati bile gözümü ayırmıyorum. Ama bir gün sınıfın haylazları gizlice su içerken suluğumu kırıyorlar ve ben ders saatine aldırmadan ağlayarak okulu (hem de öğretmenler kapısından) terk etme teşebbüsünde bulunuyorum. Okulun müdürü beni durduruyor. Yine içimi çeke çeke "Suluğumu kırdıllar müdür amca!" diyorum. Müdür suluğumu alıyor ve beni sınıfıma gönderiyor. Yarım saat sonra "yapıştırıldığını" iddia ettiği suluğum geliyor. Üzerinde palyaço resmi var... Adını dahi hatırlayamadığım sevgili müdürüm, eminim şimdi emekli olmuşsundur. O yıllarda sen davranışınla çocuk kalbimi ısıtmıştın. Hani olmaz ya, olur da bu itirafı okursan, ben de senin kalbini ısıtabilirsem teşekkürümü etmiş sayacağım. Gerçekten ama gerçekten çok teşekkür ederim.
Küçüklüğümden beri uyuduğumu sandığında babam anneme "Hadi şey yapalım." der ve ben bu teklifi çok kaba bulurdum. Şimdi bir sevgilim var ve benimle birlikte olmak istediğinde "Gel seni iki çitileyivereyim." diyor! Sanırım babama haksızlık etmişim.
Cep telefonu açarkan şifre gir. Alışveriş yaparken şifre gir. İşyerine girerken şifre gir. Bilgisayar açarken şifre gir. Dosyaların için şifre gir. Banka hesabına girerken şifre gir. İtiraf ederken şifre gir.... Sonunda olacağı buydu. Dua ederken gözümün önünde parola girme ekranı belirdi! Parola girmeden kendimi tanıtamayışım bilinçaltıma işlemiş. Allah'ım benim ben! Artık şifrelerden kurtarman gereken aciz kulun.
Malum işten sonra duş almak için sevgilim sandığım eski öküzümün banyosuna girdiğimde küvetle duvarın dibine itinayla saklanmış sarı saç yumaklarını dördüncü defa buldum. Derin bir nefes aldıktan sonra acil durumlarımız(!) için çantamda taşıdığım tüy dökücü kremi, eski öküzümün yarı dolu saç kremi kutusuna boca edip kutuyu iyice çalkaladım, ardından da "Gel hayatım, ben yıkandım, küveti sıcak suyla da doldurdum, sıra sende." diye edalı, işveli tavırla banyoya çağırdım. O banyoya girer girmez eşyalarımı toplayıp evden çıktım ve hattımı değiştirdim. Esmer olduğum çok mu belli oluyor? Hadi canım...
Yer İstanbul, Yenibosna. Yenibosna'daki otobüs durağından çıktık Avcılar istikametine doğru gideceğiz. Otobüs kısa yoldan yola girebilmek için yasaklı yerden U dönüşü yapıyor. Yurdum polisi görev başında megafon açık ve o anlamlı anons geçiyor. "Otobüsçü! Cezan hayırlara vesile olsun, devam et sen; ben plakana gönderirim nasıl olsa."
Birkaç yıl önce "Sana destek olmak, hep yanında olmak istiyorum. Hani tazecik fidanın yanına bir odun koyarlar ya destek olsun diye, aynen öyle." dedi. İlk başta yok artık demiştim ama adam hakikaten aslını inkar etmedi. Odun çıktı.
Eli ile kalbini tutan ve yüzünü ekşiten müdürümün kalp krizi geçirdiğini düşünen ve panikle ne olduğunu soran bana cevap "Midem ağrıyor." mu olmalıydı acaba?
Babasını 8 yıl önce mide kanserinden kaybetmiş biri olarak Fırtınalıaşk'ı o kadar iyi anlıyorum ki. Biz de ailecek aldığımız kararla ondan kanser olduğunu ve 3-4 aylık ömrü kaldığını saklamıştık. Kemoterapi seanslarını kendisine besin takviyesi içeren serum verilmesinden ibaret bir şey sanıyordu. Kemoterapiye onu benim götürdüğüm bir defasında kendisiyle aynı anda ilaç verilmekte olan diğer bir kanserli hastayla sohbeti sonrasında bana dönüp fısıltıyla ''X, biliyor musun şu hasta kansermiş, yazık!'' demesini hiç unutamıyorum. Bir de hastanın, babamın sohbet sırasında ''Benim bir şeyim yok, bana sadece vitaminli serum veriyorlar'' demesi üzerine şaşkınlık sonrasında ise ikimiz arasında bir bakıma şifreli bir işaretleşmenin ardından bir o kadar da acıma dolu bakışlarını.
Koskoca bir şirketin patronu özel şoförlüğümü yapıyor. Birileri benim için şirketin sorunları ile uğraşıyor. Bazıları tesisleri yönetmeme yardımcı oluyor. Ben de zaman zaman orası senin burası benim geziyorum. Ay sonlarında da fazla para harcayıp da sapıtmayayım diye önceden belirlediğimiz bir miktarı hesabıma yatırıyorlar. Bazıları sen patronun danışmanısın diyor. Ben bakış açısı diyorum.
Alakazam, cinsel ilişkiden sonra hastalık çabuk ortaya çıktığına göre ya HPV (siğil virusu) ya da HSV (uçuk virusu) almış olsanız gerek. Hastalık bulgularınız geçse bile, vücut direncinizin düştüğünü, her zaman hastalığınızın nüksedeceğini, partnerinizin, prezervatif kullandığınız zamanlarda ve hatta sizde hastalık bulgusu olmadığı dönemde bile, sizden virüs alma ihtimalinin olduğunu, aldığınız virus HPV ise, eşinizin rahim ağzı kanserine aday hale geleceğini, her ikinizde de gırtlak kanseri, barsak kanseri gibi kanser türlerine yatkınlığın artacağını biliyor musunuz? HSV aldıysanız, eşinizde çok ağrılı ülserler oluşacağı için cinsel yaşamının kabusa döneceğini ve büyük ihtimalle cinsel soğukluk geliştireceğini biliyor musunuz? Bilseniz eminim, bilmediğiniz birileri ile ilişkiye girmezdiniz. Ne diyelim. Allah yardımcınız olsun. Tıp henüz tam şifa sağlayacak kadar yardım edemiyor çünkü. Gene de %30 oranında hastanın bağışıklık geliştirebildiğini söyleyeyim. Umarım bu şanslı grupta yer alırsınız. İyi şanslar dilerim. Virüslü yeni yıllarınız kutlu olsun.
Kuzenimin yedi aylık kızı ilk defa kalabalık aile bireylerinin hepsiyle tanışıyor. İşte bu kutlu anda ailemden yükselen sevgi nidaları: 'Çok şirin, bok böceği gibi aynı' (Sevgili babannem). 'Kafası ne güzel çekiç(!) gibi' (Canım annem). 'Ay sen insan mısın şimdi' (çok ufak olduğunu ima eden biricik ablam). 'Üstüne kolumu koysam pestili çıkar.' (Ne ima etmek istediğini anlayamadığım amcam). 'Pek şapşal maşallah' (Gülüyor ya, iltifat uzmanı babamın hoşuna gitti). Yanlış anlamayın, hepimiz çok sevdik. Sadece 10 sene aradan sonra sülaleye bebek gelince birden hatırlayamadık, çocuk nasıl sevilirdi.
Düşünce gücüyle kocamı öldürmeye çalışıyorum. Başarınca haber veririm.
Sarışın, güzeller güzeli sevgili adayımla henüz birbirimizi tanıma aşamasındayız. Birbirimize merak ettiklerimizi sorarken bana "Ne tür müzikler dinlersin?" diye soruyor. Ben de,biraz da romantik olsun diye "Beni alıp uzaklara götüren müzikler." diyorum. Şaşkınlık içerisinde bakarak gerçekten de beni uzaklara götüren şu soruyu soruyor: "Nasıl yani, Kamil Koç gibi mi mesela?"
Haber bülteninde yılbaşı gecesi kırmızı iç çamaşırı giymenin uğur getirdiğini duyan 84 yaşındaki anneannem; "Oğlum O..., benim kırmızı donum var; sana vereyim de evlenmek için dilek tut yılbaşı gecesi." dedi. Açın kapıları; en bekar halimle, en kırmızı kadın çamaşırımla, en güzel dileklerimle magmaya geliyorum!
   www.itiraf.com.tr den alıntıdır.
 

 
Loading